Şehir Efsaneleri

O yaz akşamı elimde levyem ve ağzımdaki ağır sözlerle hesap sormaya gitmiştim daha önce ağladığı yere. Planımı yapmıştım; ağzımdan çıkacakları kulağım bile inanmadan terk edecektim ve yıllardır bildiğim şeyi yapmaya, seri cinayetlere devam edecektim.

Vardığımda beni bekliyordu. Beni karşıladı ve daha sakin bir yere geçmemiz için uyardı beni. Daha öncekilerden daha soğuk bir karşılamaydı bu ve çok şeyin ters gittiğini anlayabildiğim bir andı. Her zamanki gibi yine o başlamıştı konuşmaya ve ben de dinliyordum. Dakikalar ilerledikçe sabrım taşıyordu ama o gereken patlamayı bir türlü yapamıyordum. Onun söyleyecekleri bitmişti ve darağacındaki birinin son arzularını sorar gibi bakmıştı yüzüme. Artık geri dönüşü yoktu ve gerekenleri söylemiştim. O anda ne olduysa herşey farklı bir seyre büründü…  Planladığımın dışında işliyordu saat bile.  Bu kez öncekilerden çok farklıydı.

Bir hafta sonra…

Çok fırtınalı bir hayat yaşamış olacağım ki artık fırtına yerine dalga seslerini dinlemek istemiştim .Bir hafta olmuştu. Hayatım, aklımın bile almadığı bir şekilde düzene girmişti. İçimdeki kocaman yalnızlığım ve boşluğum yerini buz pateni yapan çiftlere bırakmıştı. Oysa ki daha yeni başlamıyorduk, daha önce de başlamış ve televiyon dizilerine bile taş çıkartacak iniş çıkışlar yaşamıştık. Bunun nedenini Roma’yı yaktığım zamanlarda sormuştum kendime; “sorun bende miydi?” cevaplıyordum da aynı zamanda:”hayır”. Peki “O’nda mıydı?” cevaplıyordum “yine hayır”. Olayın suçlusunu bulamadığımız için olmamıştı belki de… Bir hafta önceyse çok şey değişmişti, artık yokluğunun farkına daha rahat varabiliyordum.

Ellerim artık kurbanlarımı öldürmek yerine onun saçlarını okşamakla, gözlerim de ay ışıltısındaki gözlerine bakmakla yükümlüydü bundan sonra.

Şehir Efsaneleri

Uydurma Hikaye:Roma

Sene, şimdi tam hatırlayamasam da çok eskiden daha bu internetler falan olmadığı, dumanla iletişim kurulan dönemlere yakın zamanlarda birkaç arkadaş dünya turuna çıktık. O zamanlar bu Roma kralının komşu ülkenin oğluyla fik fik yaptığı söylentileri de var ortalarda… Tabi biz hiç karışmıyoruz, yakışmaz sonuçta bize laf söylemek. Anası var bacısı var onlar söylesin diyerek efendiliğimize leke sürmeden gezmeye devam ettik. Tam bu Roma yakınlarından geçerken bizi görmüşler. Haber hemen yayılmış olacak ki bizi kalabalık bir ordu tutsak etti.

Tabi gençlik yıllarımız, deli çağlarımız bu vakitler. Hiç boş durmadık hemen zincirleri kırmaya çalışmalar, nezaret demirlerini eğmelerle öldürdük zamanı.  Bu kralın bir de bacısı vardı, çok güzeldi ama bir o kadar da kaşardı zilli. Gözümüzün önünde yapmadığı sulanma şekli kalmasa da yüz vermedik hiç birimiz. Neyse gelelim nezarete…

Günler geçti ve nezaretten kazdığımız tünel ile çıkmayı başardık. Başardık başarmasına da şimdiki San Siro stadyumunun arka tarafına çıktık. O zamanlar orada eğitimli ve donanımlı askerler nöbet tutuyordu. Yine yakaladılar bizi. Bu kez çok kızmıştık hepimiz. Ve bu iş böyle olmayacaktı.

Saatlerce süren beyin fırtınasından sonra Roma’yı yakmaya karar verdik. Planı çok organize yaptık ve tarih yazacağımızın da farkındaydık. Tüm detayları parçalar halinde bir bütüne dönüştürdük. Yap bozun tüm parçaları yerleştikten sonra harekete geçtik. Bugünkü adıyla Via Nazionale caddesindeki Burger King’in olduğu köşeden kral denen deyusun sarayına kadar her tarafı yaktık. Yaptığımız şeyin suç olduğunu biliyorduk ama pişman da değildik. Çünkü bizimle çok alay edilmişti, gerek yoktu bu kadar canımızı sıkmaya.

Arkadaşlarla Roma’yı yaktıktan sonra düşündük ve en hayırlısının kendi topraklarımıza dönüp yaşamak olduğunun farkına vardık. Ecnebi toprakları bize göre değildi…