O yaz akşamı elimde levyem ve ağzımdaki ağır sözlerle hesap sormaya gitmiştim daha önce ağladığı yere. Planımı yapmıştım; ağzımdan çıkacakları kulağım bile inanmadan terk edecektim ve yıllardır bildiğim şeyi yapmaya, seri cinayetlere devam edecektim.

Vardığımda beni bekliyordu. Beni karşıladı ve daha sakin bir yere geçmemiz için uyardı beni. Daha öncekilerden daha soğuk bir karşılamaydı bu ve çok şeyin ters gittiğini anlayabildiğim bir andı. Her zamanki gibi yine o başlamıştı konuşmaya ve ben de dinliyordum. Dakikalar ilerledikçe sabrım taşıyordu ama o gereken patlamayı bir türlü yapamıyordum. Onun söyleyecekleri bitmişti ve darağacındaki birinin son arzularını sorar gibi bakmıştı yüzüme. Artık geri dönüşü yoktu ve gerekenleri söylemiştim. O anda ne olduysa herşey farklı bir seyre büründü…  Planladığımın dışında işliyordu saat bile.  Bu kez öncekilerden çok farklıydı.

Bir hafta sonra…

Çok fırtınalı bir hayat yaşamış olacağım ki artık fırtına yerine dalga seslerini dinlemek istemiştim .Bir hafta olmuştu. Hayatım, aklımın bile almadığı bir şekilde düzene girmişti. İçimdeki kocaman yalnızlığım ve boşluğum yerini buz pateni yapan çiftlere bırakmıştı. Oysa ki daha yeni başlamıyorduk, daha önce de başlamış ve televiyon dizilerine bile taş çıkartacak iniş çıkışlar yaşamıştık. Bunun nedenini Roma’yı yaktığım zamanlarda sormuştum kendime; “sorun bende miydi?” cevaplıyordum da aynı zamanda:”hayır”. Peki “O’nda mıydı?” cevaplıyordum “yine hayır”. Olayın suçlusunu bulamadığımız için olmamıştı belki de… Bir hafta önceyse çok şey değişmişti, artık yokluğunun farkına daha rahat varabiliyordum.

Ellerim artık kurbanlarımı öldürmek yerine onun saçlarını okşamakla, gözlerim de ay ışıltısındaki gözlerine bakmakla yükümlüydü bundan sonra.

Şehir Efsaneleri

Author: Hamdi Yaman

1987 yılında gözlerimi açtığım şu küçük dünyada 2006 yılından bu yana blog yazıyorum. İnternet dünyasının bugünü ve yarını hakkında her zaman ilgili olmuşumdur.

1 comments

Bir cevap yazın

*