Neler Oldu Bitti?

Zamanımın çok büyük bir kısmını uzun zamandır sınavlara, kendime ve işlerime ayırdığım için çok üzülerek söylüyorum ki bloguma pek bakamadım. Ancak artık yaz geliyor ve umarım eskiden yakaladığım trendi tekrar yakalayacağım. Ben teknolojiden kendimi sıyırmışken neler oldu bitti şöyle kısaca birlikte göz atalım.

Kapılarını Müyap’dan dolayı kullanıcılarına kapatan Fizy tekrar yayına döndü. Aslında bu dönüşüyle mobil sürümünü de bekliyordum ben ancak bu yine olmamış. Baktığımız zaman Symbian, Android 2.1 cihazlara ve diğer çoğunluk sağlayan cihazlara destek veremiyor şu anda. Sayfa açıldığı zaman Flash Player uyarısı veriyor ve hüsranla sonuçlanıyor. Ayrıca çok ilginçtir ki o kadar geliştirici bulunmasına rağmen ilave uygulamalar ile de bu destek sağlanamıyor. Fizy ekibine konu ile ilgili bir mesaj attım anca cevabımı henüz alamadım. Eğer alırsam sizlerle paylaşacağım.

Firefox 4’ün kararlı sürümü kullanıcısyla buluştu. Her ne kadar Chrome’dan kopamasam da deneme imkanı buldum. Eskisine göre gözle görülür şekilde farklar var. Hem hız açısından hem de arayüz açısından.

Gmail kullanıcılarına ulaşan ses eki bulunan postalarda sesleri dinleme özelliği aktif hale geldi. Ayrıca Google artık bir müzik servisini de kullanıcılarına sunuyor.  Henüz sadece ABD’ye destek veren servisin çok ses getirdiğinden ve diğer ülkelere hizmet sunmaya başlamasıyla birlikte daha çok ses getireceğinden şüphemiz yok.

Twitter anasayfa tasarımını değiştirirken Flickr da mobil sürümünü güncelledi. Ayrıca Twitter bugün itibariyle HTML 5 destekli dokunmatik (akıllı) telefonlar için ortak bir arayüz hazırladı. Arayüzün uygulamalara benzer bir çizgi izlediği de göze ilk çarpanlar arasında.

Son günlerin aslında en tartışmalı konusu 22 Ağustos’da yapılacak olan kapsamlı internet filtreleme kararıyla ilgiliydi. Her yerde tepkiler devam ediyor. 138 kelimeyi kapsayan alan adı kısıtlaması gündemde. Bunun yanında kullanıcılar için de gelecek olan filtreleme oldukça fazla tepki gösterilmesine neden oldu. Ancak BTK’nin konuyla ilgili toplantının maddelerini açıkladığı sayfada 4. madde gözlerden kaçmıyor:

4- Güvenli İnternet Hizmeti’ni almak zorunlu mudur?Güvenli İnternet Hizmeti bir zorunluluk olmayıp, talep eden aboneler alabilecek, talep etmeyenlerin İnternet erişimlerinde ise mevcut duruma göre hiçbir değişiklik olmayacaktır. Bu hizmeti alıp almama, seçip seçmeme konusunda kullanıcıların rızası esas olup,  tam bir özgürlük mevcuttur.

Buradan anladığımız kadarıyla gösterilen tepki biraz yersiz. Ancak işin derinliklerinde neler yatıyor bunu da hiçbirimiz bilmiyoruz.

iPhone ve Android için güzel bir oyun olan Anry Birds artık Google Chrome üzerinden oynanabilecek. Oyunu kurmak ve oynamak için bu linki takip etmek yeterli.

Hatırladığım gelişmeler bunlarken birkaç cümleyle bundan sonrası için de bahsedelim. Artık blogumda Android uygulamalarını da inceleyeceğim. Androidli bir telefona sahip oldum ve model ile ilgili detaylı bilgiyi bir başka yazıda genişçe belirteceğim. içeriği ve hakları kendime ait olan bir diğer blogum BeyazBlog’un yeni tasarımı da bitmek üzere. Yaklaşık 8 aydır hiç yazı girmediğim BeyazBlog’a bol içerik ve çok değişik bilgilerle geri döneceğimin müjdesini de vermem doğru olur.

 

 

Duman ile İletişimden İnternete

Eskiden, bayağı bir eskiden, ben falan daha doğmamışım… O zamanlar böyle MSN, Facebook, SMS desen sövüyor zannedip pişirip yedikleri zamanlarda duman dediğimiz çok akıllıca ve romantik bir iletişim şekli vardı. Şimdilerde sevgililer MSN’e girince çağrı ya da SMS atarken o günlerde sadece duman vardı.

Mesela karşı köyün yakışıklı çocuğu aklından sevgilisini geçirdiği zaman yakıyordu bir ateş veriyordu coşkuyu. Bunu gören diğer köyün kızı da bu coşkuya karşılık veriyordu yine. Adamlar o zamanın teknolojisiyle dumandan “smile” yapıp gönderiyorlardı. Biz gözümüz kapalı klavye yardımıyla yazdıklarımızla övünürken elin çocuğu neler yapıyordu.

Bizim kendimizi matah zennetmemiz nargile dumanı ile çıkardığımız yuvarlaktan anlaşılıyor. Zaten yuvarlaktan öte gittiğimiz de söylenemez. Bu güne kadar kare, kalp şekillerini geçtim yuvarlak bile çıkartamayan ben; amuda kalkarak klavye tuşlarına gözüm kapalı basmayı marifet sayıyorum işte. Halbuki onunla kıyaslanacak olsa saniyede 6890 kelime SMS yazan ergenlerimiz var.

Demek istediğim tekonoloji nerden nereye geldi. Dumandı, güvercindi, mektuptu, telefondu derken internet ve yan mamülleri girdi hayatımıza. Bu hiç iyi olmadı hem de.

Facebook Mağazanızda Ürün Satın

Facebook, ilk kuruluş amacını belki çok tan aşarak “internet=facebook” eşitliğini sağladı kimilerine göre. İlk kurulduğundan bu yana çok farklı hizmetleri listesine ekledi. Özellikle uygulamalar ile çok zengin bir hale geldi. Son değişikliği olan sayfaların yönetimi ile firmaların kendi tanıtımlarını yapmalarını biraz daha kolaylaştırdı. Artık alış veriş yapmak bile mümkün dersem sanırım hiçbirimiz şaşırmayız bu durumda.

Beetailer adındaki uygulama; Facebook’da çevrimiçi bir dükkan açmamızı sağlıyor. Buraya istediğimiz ürünleri dizerek arkadaşlar veya hayranlara satış yapabiliyoruz. Alışveriş sepetini içinde barındıran uygulamada kendi internet sayfamıza ödeme için yönlendirme yapabiliyoruz. Detaylı istatistik verilerine ulaşabileceğimiz sayfaya uygulama içinden ulaşmak mümkün.

Uygulamanın birkaç paket halinde satıldığından da bahsedelim. Ücretsiz pakette aylık 10 tane ürün girebilmek hakkımız bulunuyor.  Diğer paketler ise şöyle:

  • Professional: Aylık 500 ürün ve 50 dolar
  • Business: Aylık 2000 ürün ve 100 dolar
  • Enterprise: Aylık 10000 ürün ve 300 dolar

Ücretlere bakınca aslında  biraz yüksek kalsa da sağladığı getiri karşılığına bakarak kullanılabilir. Ayrıca ücretsiz paketin imkanlarına da çok kötü demek biraz haksızlık olur. Aylık 10 ürün hiç de fena değil 🙂

Fare İle WordPress Teması Yapıyoruz

WordPress teması düzenleme veya sıfırdan tema yapmak için belli bir seviyede CSS, HTML, belki bir miktar da PHP bilgisine sahip olmamız gerekiyor. Tasarım bilgimiz üst seviyede olsa bile maalesef bu söylediklerimizi bilmeden yapmak çok da mümkün olmuyor. Elimizdeki tasarımı veya kafamızdan geçirdiğimiz WordPress temasını illa ki ücret ödeyerek veya bizim istediğimize en yakın olan hazır temayı saatlerce arayıp düzenleyerek ortaya çıkartabiliyoruz.

Lubith; bu konuda bize bir hayli yardımcı olan bir servis olarak göze çarpıyor. Lubith ile kesinlikle kod kullanmadan tamamen fare hareketleriyle ortaya istediğimiz WordPress temasını çıkartabiliyoruz.

Lubith’in kullanımı ise oldukça basit. Siteye girdikten sonra varsayılan tema bizi karşılıyor. Varsayılan temada fare ile üzerine geldiğimiz alanda kılavuz çizgileri beliriyor. Tıkladığımız alanda iki tane nokta beliriyor. Noktalardan birisi o alanın boyutlarını ayarlamamıza diğeri de istediğimiz yere taşımamıza yarıyor. Tamamen sürükle bırak mantığı ile çalışıyor.

Lubith’in sunduğu imkanlar sayesinde arkaplan resmi atayıp x veya y ekseninde otomatik doldurmasını, yazı biçimlendirmesi, hizalama gibi temel işlemleri gerçekleştirebiliyoruz. Temayı bitirdiğimizde kaydetme ve bilgisayarımıza indirme, test etme işlemlerini de gerçekleştirebiliyoruz.

Lubith kısaca:

  • Sürükle bırak ile fare hareketleriyle
  • Kod kullanmadan ve kod bilgisi gerektirmeden
  • Zamandan ve parada tasarruf yaparak

WordPress teması oluşturmayı vaadediyor.

Asansörün Hayatımızdaki Yeri

Bugüne kadar pek çok film izledik, müzik dinledik asansörle ilgili. Tabi film kısmı biraz sakıncalı. Genelde fantastik olaylar üzerine kurulmuş yangınlı dakikaları anlatsa da bazı filmlerde de asansörün günlük hayattaki önemine dikkat çekiyor. Şarkılarda da asansör aşkları konu alınıyor. Ama benim bunlarda gözüm yok.

Bizim asansör ısrarla komşuların iade kutusu fonksiyonuyla kullanılıyor. Komşusunun, kendi balkonuna düşen donunu, paspasını, zımbırtısını asansöre asıp sahibinin almasını sağlıyor. Her ne kadar örnek bir davranış gibi görünse de teşhircilik suçu ile yargılanması da söz konusu olabilir. Hadi paspas falan tamam da don nedir başkan ya?

O değil de ellerim doluyken asansörün kapısını ayağımla açıp, dirseğimle çocuk kilidine burnumla da kat düğmesine bastığımı itiraf etmeliyim diye düşündüm. O çocuk kilidi kadar gereksiz bir düğme daha görmedim dünya üzerinde. Bir düğme daha olsaydı şayet ona da basacak uygun bir uzuv bulurduk ama gereksizliğin karesini almış olurlardı.

Türkiye’nin Mod Medyan İle İmtihanı

Tam yazmaya başlıyorum diyorum bir kıyamet koparak dağılıyor.  Şimdi işimi gücümü bıraktım, iddia kuponu takip eder gibi ÖSYM’nin yaptığı açıklamaları takip ediyorum. Her sabah düzenli olarak Milliyet, Hürriyet, NTV, Posta, Zaman ve diğer medya organlarının alayından haberlere bakıyorum. Gazetelerle çok seviyeli ve düzenli bir ilişkim var bir haftadır.

Çoluk çocuk daha sınavdaki fil sorusunun şokunu atlatamadan “mod medyan” diye birşeyle tanıştılar. Fil kadar cüsseli olmasa da en az onun kadar etkiliydi yıkım açısından.  Gerçi birçoğu da atı alan Üsküdar’dan depar atarak çıktı diye yorumlayıp bir sonraki sınava çalışmaya başladılar bile.

Kardeşlerimiz çalışmaya devam ederken biz de boş durmayıp Twitter’da yetkililere, ÖSYM’ye sallayıp duruyoruz.  Tabi bunların da bir yere gitmediğinin farkındayız. Amaç zaten vakit geçirip imamdan farksız, bir sonbahar sessizliğindeki ÖSYM başkanı ile kafa bulmak. Değilse kimse ile alıp veremediğimiz yok.

Şifre olaylarına da aynı sınavdaki gibi iki aşamalı bakıyorum. Birincisi ya şifreyi bilerek koymadılarsa? Bu seçeneği zaten geçiyorum, yok öyle birşey. İkinci seçenek daha net şifre bilerek ve isteyerek serpiştirildi… Oy verenlerin bir kez daha pişmanlıklarını dile getirdiği ama önümüzdeki seçimlerde tekrar iktidara getirmek için oy kullanacakları parti her yere kadrosunu yerleştirdi. Böyle YGS, KPSS gibi sınavlarla da bu yapılanmadaki kadroyu güncel tutacak planlar mı var acaba? Dini siyasete alet edip güya namaz kılan bu kadro:

  1. öteki tarafta gecesini gündüzüne katarak dersini çalışıp kendini parçalayan çocukların hakkını nasıl verecek?
  2. Ailelerinin beklentilerini boşa çıkardıklarının hesabını sormayacaklar mı?
  3. Vatandaştan toplanan vergilerle yapılan bu şifreleme maliyeti ile daha hayırlı işler yapılacağından ve yapılmadığından dolayı her vergi ödeyene hesap verilmeyecek mi?
  4. Toprak kabul edecek mi?

Zaten önümüzdeki yıllarda yapılacak sınavlarda ders çalışmak yerine kriptoloji eğitimi alacak binlerce gönüllü olacak. Her sınavda acaba bunun şifresi neydi sorusu akıllara gelecek. Yani ÖSYM alnına sürdüğü bu kara yazıyı kolay kolay toparlayamayacak. Sınav iptal edilse bile adı çıktı, inmez.

Yani ülke olarak “mod medyan” ın imtihanını veriyoruz, hepimize kolay gelsin.

Trendyol ve Markafoni’den Alışveriş

Sosyal ağların istikrarlı değişimi alışveriş sektörünü de vurdu tabi. Eskiden herkes hepsiburada, gittigidiyor gibi sitelerden alışveriş yaparken birkaç yıldır Markafoni, Limango,Trendyol ve daha sayabileceğim birçok özel alışveriş sitesinden yapıyor alışverişini. Farkı ise her gün farklı bir markada, farklı ürünlerde çok iyi fiyatlarla tüketiciye avantaj sağlamaktır. Fiyatı ise ellerinde stok bulundurmayarak yani stok maliyetine girmeden düşürüyorlar. Düşen bu maliyet ise tüketiciye yansıyarak cazip hale geliyor.

Tabi buradaki alışverişin sistemi normal alışveriş sitelerine göre biraz daha farklı. Önce ürünler tüketici ile buluşturuluyor sitede. Fiyatları, ödeme koşulları yazılıyor. Kullanıcı ödemesini yapıyor ve siparişini veriyor. Ancak ürün sayfasında kampanya bitiş tarihine kadar siparişler hazırlanmıyor. Sistem gelen talepleri değerlendiriyor ve eğer sitenin tedarikçi firma ile anlaştığı rakama ulaşmış ise talepler kampanya bitiş süresinden itibaren ürünler dağıtıma çıkıyor.

Geçtiğimiz günlerde ben de ilk önce Trendyol’dan bir alışveriş yaptım. Kampanya bitişi ve muhtemel teslimat tarihi yazıyordu; 14-16 Mart. Tüketici şikayet sitelerinde, forumlarda, sosyal ağlarda o kadar tavsiye edilmemesine rağmen alışverişimi yaptım. Genelde şikayetler ürünlerin çok geç geldiği hatta ayları bile bulduğu yönündeydi. Siparişimi verdim ve beklemeye geçtim.

Öte yandan hiç aklımda yokken Markafoni’de Casio’nun bir saatini gördüm ve onu da sipariş ettim. Saat siparişim daha pahalı olduğu için tereddütte kaldım ve siparişimi önce iptal ettim. İptal işlemini de forumlarda ve şikayet sitelerinde öyle ballandırarak anlatmışlar ki; iptalden birkaç ay sonra para iadesi yapılıyormuş da, zorluk çıkarıyorlarmış… Hiç de değil talimattan hemen bir saat sonra iade işlemi gerçekleşti ve anladım ki yazılanlara çok da güvenmemek gerekiyor. Saati diğer sitelerde araştırıp daha uygun fiyata bulamayınca ki en yakın fiyat hepsiburada’da ve onda bile arasında 100 TL fark var, siparişi tekrar verdim. Tahmini teslimat süresinde ise 16-18 Mart yazıyordu.

Her gün girip kontrol ettim sistemlerinden siparişimin ne aşamada olduğunu. Her iki sitedeki siparişim de gününden önce elime geçti. Hele ki Markafoni’den aldığım saat daha sipariş işleminin üzerinden bir hafta bile geçmedi. Tabi bu kampanya süresi ile de alakalı ancak diğer sitelerde anlatıldığı gibi ayları yılları bulmadı.

Sipariş geldi gelmesine ama açıkcası paketini açıncaya kadar tereddüt içindeydim. Sebebi de diğer sitelerde anlatılan Markafoni’den alınan saatlerin yanlış geldiği, o ürün olmadığı, hasarlı olduğu, defolu olduğu… Hiç de öyle değildi, bildiğin orjinal, resimde gördüğüm ürün gelmişti özel ambalajı ile birlikte.

Yani abartmanın çok anlamı yok. Her iki siteden de birer tane alışveriş yaptım ve oldukça da memnun kaldım. Daha sonra olacak kampanyalardan tekrar faydalanacağım elbette. Site bize diyor ki “bak güzel kardeşim kampanya bitiminden şu kadar süre sonra teslim edeceğiz” ama biz sabırsız olduğumuz ve bazılarımız uyarıları okumadığımız için hepsiburada’dan gelecekmiş gibi ertesi gün kargoları gözlüyoruz. Ha bunun yanında teslimat süresi çok uzayanlar da olmuş tabi bu da firmanın veya tedarikçinin ayıbı. Zaten öyle durumlarda hediye çeki vs. ile gönül alıyorlarmış.

Uzun lafın kısası, deneyin, denemeden sitelerde yazılanlarla hareket etmeyin ve gerçekten avantajlı çıkın.

Modern Dünya: Melankoli

Modern dünyaya ayak uyduran bunalım hem tarz değiştirdi hem de isim değiştirdi. Zamanında bizim dibe vuruş, depresyon, yalnızlık, bunalım dediğimiz şeye şimdiki jenerasyon melankoli hali diyor. Bunu yapar dişican veya kişicana da melankolik deniyor.  Yani zamanındaki derbederler şimdi modernleşip melankolik oluyorlar. Bir diğer deyişle damar diye bildiğimiz şeyin sürekli olanı.

Melankolinin tanımı vikipedi’de şöyle vuku buluyor:

Melankoli halk arasında yalnızlığı tercih ve hüzün hali olarak bilinse de aslında psikolojik bir durumdur. Nedensiz yere depresyon hissi ve bir şeyler yapmaya duyulan isteksizlik olarak ortaya çıkar. Eskiden şizofreni gibi daha ciddi ve fiziksel rahatsızlıklara dayandırılan melankoli, beraberinde belli bir kültür ve kült getirmiştir

Yani erken boşalma sorunundan tutun da Beşiktaş’ın küme düşmesine kadar her türlü dertten yana melankoli haline bürünülüyor ve Allah muhafaza bir daha da çıkamıyorsun. Osuruğundan korkan bebek misali kendi neminden huy kapıyorsun.

Çevremde çoğu insan mutsuz, kime sorsam canım sıkkın diyor ama sebebini bilmiyor. Böyle bir bıkmışlık, çekip gitme istekleri falan çok beter haldeler. İşte bilim bunlara ismi takmış; melankolik manyaklar.  Bu tipler genelde sürekli şarkı dinlerler ve dinledikleri şarkıların sözü filozofca yazılmış olmalıdır. Mesela Emre Aydın, Feridun Düzağaç ve belki son albümüyle Funda Arar… Liste daha uzar gider ama ben katılmıyorum bu duruma.

Bence melankolikleşme Kayahan’ın melankoli şarkısı ile yayılmaya başlamıştır. Hatta onu geç Neşe Karaböcek ‘e ve belki biraz daha yenisi Cengiz Kurtoğlu, Ümit Besen’e kadar dayanır. Ülkemizdeki en büyük melankolikler bu isimler olsa gerek.  Şarkılarda hep acı, hep hüzün ve durduk yere. Son dönemlerde gençlerin abisi veya ablası siz artık nasıl bilirseniz Küçük İskender var… Sözleriyle benim olmasa da birçok insanın vicdanını fikfikliyor.

Ben bu olan bitenin neresindeyim diye soracak olursanız şarkıları dinliyorum ama sürekli uçuk durumda değilim. Sadece bu sene iddia kuponlarımın hep yatması melankolik olamaya biraz yaklaştırdı beni ama eminim ki geçecek.

Tivibu Ev Nasıl Çalışıyor?

TTnet, internetten sağladığı televizyon hizmetini biraz daha geliştirerek geçtiğimiz günlerde “Tivibu Ev” olarak lanse edilen yeni servisini duyurdu. Tivibu Ev ile bilgisayardan aldığımız televizyon izleme hizmetini evimizdeki televizyonlarımızdan almamızı sağlıyor. İçinde HD kanalların da yer aldığı çok sayıda televizyon kanalını barındıran hizmetin üç tane de farklı paketi bulunuyor. Şimdi bu hizmetten nasıl yararlanacağımıza ve çalışma mantığına birlikte bakalım.

Öncelikle Tivibu Ev hizmeti için yüksek hızda internet gerekiyor. Hatta HD yayınları da almak istiyorsak 12 mbps üzerinde bir internet hızını alıyor olmamız gerektiğini hatırlatayım. Müracaat işleminden sonra “setup box” dediğimiz bir cihaz bize TTnet tarafından veriliyor. Bu kutuya modemimizden bir kablo ile bağlantı kuruyoruz. Bu cihaz da gelen sinyali görüntüye dönüştürüp HDMI kablo ile bağladığımız televizyona aktarıyor. Aşağıdaki şekli biraz daha anlaşılabilir olması için hazırladım:

Tivibu Ev’in şu anda üç tane paketi bulunuyor:

  • Başlangıç paketi; 5 HD olmak üzere toplam 79 kanal 9,90 TL
  • Standart paket: 10 HD olmak üzere toplam 106 kanal 19,90 TL
  • Standart Plus Paket: 10 HD olmak üzere toplam 106 kanal ve 10 adet kirala-izle film hediye 29,90 TL

Belgesel, spor, eğlence, haber, yerli, yabancı bir çok kategoride kanal bulunuyor. Ayrıca NTV Spor gibi kanallarda maç izlerken şifre sorunu ile de karşılaşmıyoruz. Şu an yaşayabileceğimiz tek sorun internet hızına bağlı olarak görüntüde donmalar olacaktır. Bunların da ilerleyen günlerde aşılacağını tahmin ediyorum.

Son olarak, telif hakkını ödeyerek Lig TV, Avrupa Ligleri ve İngiltere Premier lig gibi platformlardan gösterilen spor kanallarının ve diğer kategorilerdeki kanallar ile de anlaşma imkanı olursa -tabi bunu ücrete yansıtarak- harikulade bir hizmet olacağını söylemek mümkündür.