Hayat daima bir verse iki alır, geçmişten beri böyle olmuştur. Hiçbir zaman istediğin gibi olmaz, hep birşeylerin mücadelesini vermeye iter. Çok istediğiniz bir şeyin uğruna gençliğinizi yakmayı ama onun peşinden koşmayı imtihan kılmıştır bazen. Yıllar yılı süren mücadeleyi bir gün kendinize göre kazanırsınız. Lakin dediğim gibi kendinize göre.. Çünkü sonra intikamını, verdiklerinin mislini geri almayı bekleyen bir düşman gibi karşınızda duracak olan bir hayat vardır.

Birini seversin, uzun süre dikkatini çekmeye çalışırsın, kırılırsın, yıkılırsın belki ama mücadele her zaman devam eder. Sonra şartlar olgunlaşır senin sevdiğini anlar, bir araya gelirsin. Hayat rüya gibidir işte o zaman, ayakların yere basmaz, hiçbirşeyi umursamazsın, sadece O’na odaklanırsın. İşte böyle zamanlar fazla uzun sürmüyor, bu da aslında mucize oluyor kısa sürdüğü için. Mucizenin ardından da intikam bir bir alınıyor hayat tarafından.

Birgün geliyor bütün terslikler bir araya toplanıyor. Kurban olduğum yaradan bir süre mucize içinde yaşarken imtihan zamanının geldiğini hatırlatırcasına türlü zorluklarla karşılaştırıyor. Bu zorluklar aslında şahsen üstünden gelinemeyecek şeyler değildir. Sonra bir bakarsın üst üste gelen herşey kendinden çok diğer insanları rahatsız etmektedir. Yani sen mutlusun, yıllarca özlemini duyduğun şeye kavuşmuşsun diye diğer insanlar cezalandırılır ya da en azından o gün şartları ile öyle düşünüyor insan.

Bu fikre vardıktan sonrası intihar gibidir. Bu fikri çok sevdiğine açıklayamazsın, açıklasan saçma bulup anlamak istemeyecektir veya anlamayacaktır. Onun için bazen hiçbir açıklama yapmadan çekip gitmek gerekebilir, bunu çok sevdiğin yine anlamayacaktır. O’nun geçirdiği zor günlerden bir şekilde haber alacaksın ve için sızlayacak, o da senin haberini alacak ve onun da içi sızlayacak. İşte asıl imtihan budur aslında belki de.

Bir süre sonra bu imtihanı, çok sevdiğinle beraber verebileceğine inanırsın ve insanların çok sevdiğinle bir arada olmandan dolayı bulacağı musibetler, çekeceği acılar çok umurunda olmayacaktır. Sadece çok sevdiğini ve kendini düşünürsün. Aslında çok sevdiğini en başından beri düşünürsün ama saçma bahaneler ile karşısına çıkmak istemezsin belki de. Sonra ne değişiyor? Hiçbir şey.. Güneşin doğduğu açı onunla beraber olman gerektiğini anlatıyor sadece.

Aylar geçer, doğumgünü gelir, hiçbirşey yazamazsın.. Doğumgünü geçer bir nisan ayı gelir ve o güneşin açısı seni cesaretlendirir araman belki de bir mesaj atman için. Sana öfkelidir çok sevdiğin haklı bir şekilde. Seni sorguya çektiğinde ise olan biteni anlatırsın ama neden gittiğini hala söylemezsin. Sonra da onu kaybedersin. Bu kez giden odur, öfke doludur, belki içinde küçük kırıntılar vardır ancak öfkesi çok fazladır.

Kendini ilk defa bu kadar çaresiz hissedersin. Her olaya karşı ikinci bir planın ve yapabilecek birçok şeyi olan sen ilk defa bu kadar plansız olduğunu anlarsın. Elden birşey gelmez ve acılara gömülürsün. Gel gelelim çok sevdiğin senin neden gittiğini gerçekten hala bilmez. Bu soruyu da defalarca sormuştur sana mantıklı bir açıklama yap diye. Ancak mantıklı bir açıklama yoktur. Diyemezsiniz ona “insanlar biz beraberken acı çekiyorlardı” diye. Dersen ikinci soru “peki şimdi ne değişti”? Yine diyemezsin çok sevdiğine “artık insanların çektiği acı önemli değil, biz önemliyiz”.. Üçüncü soru “şimdiye kadar neredeydin”? Yine diyemeyeceksin ki “güneş ışıkları, seni seviyor olmam ve artık hiçbir şeyin umurumda olmaması, sadece senin omuzuna yaslanmak istediğim, yoruldum ve senin kollarında dinlenmek istiyorum, üzdüm ama üzüldüm ve yaralarımızı saralım”.. Bunları dersen de anlamayacaktır büyük ihtimalle! Bu kadar anlayışsız mıyım diyecek çok sevdiğin her lafının sonunda ama inanın bana moruklar bunun izahı yok. Ne demek “insanlar biz beraberken acı çekiyor herşey üst üste geliyor..”. Gerçi bununla ilgili bir alıntı yapabilirim:

Ruh ikizleri; yalnızca onlar bu büyüyü taşır. Toprağa düşen yıldırım kadar nadir gelirler dünyaya. Ama bir araya gelip âşık olduklarında…
İşte o zaman, toprak ikiye bölünür. Gökyüzü deryaya, derya ateşe hücum eder. Kargaşa yağar evrenin her bir köşesine, sel olur…

Evet, insanın hayatı boyunca yaşayacağı en büyük olaydır ruh ikizini bulmak ve ona sarılmak ancak her yerde bir kargaşa olur yazarın da dediği gibi. Ve insanlar zarar görmesin diye kendi huzursuzluğunu ve çok sevdiğinin huzursuzluğunu göze alarak gitmen gerektiğine inanırsın. İşte bunu çok sevdiğine anlatamazsın. Anlatabildiğin tek şey o kargaşaların neler olduğudur, baştan sona döner döner anlatırsın. Haklı olarak da çok sevdiğin seni haksız çıkarır, hakkın yoktur bu saçma şeyler için onu üzmeye çünkü.

Tüm bunların sonunda onu kaybetmiş olabileceğinin üzüntüsü her yerini yakar. Her akşam söz verirsin kendine yarın onu düşünmeyeceğim diye ama mümkün olmaz, sabah kalkınca ilk aklına gelen şey O’dur. Çok sevdiğin çekip giderken senin O’nu yarım bıraktığın gibi seni yarım bırakıp giderken bir takım tavsiyelerde bulunur. Şu gün şöyle birşeyler yaşarsın, bugün böyle şeyler olur, bir gün “hadi canım” dersin geçer diye teselli eder seni kendince. Hala seni anlamadığını düşünürsün, çünkü sen onu çok seviyorsun, evet, anlamıyor, anlamadı..

Şimdi ne mi yapıyor, halen çok sevdiğim niçin gittiğimi bilmiyor. Açıkcası böyle birşeyi anlatabileceğimi de düşünmüyorum. Anlatırsam saçma bulma olasılığı onun beni tekrar sevebilme olasılığından daha yüksek çünkü.

Video ile de biraz daha anlaşılır kılayım istedim söylemek istediklerimi. Dün akşam denk geldim, iyiymiş.

 

Author: Hamdi Yaman

1987 yılında gözlerimi açtığım şu küçük dünyada 2006 yılından bu yana blog yazıyorum. İnternet dünyasının bugünü ve yarını hakkında her zaman ilgili olmuşumdur.

2 comments

Ne yaptın abicim sen yahu. Akşam akşam mahvettin beni.

Bir cevap yazın

*