Yemek Üzerine Bloglar ve Anket Sonucu

Artık kimle sohbet etsem, kimle tanışsam “aaa sen çok yiyen günlükçüydün değil mi” diye soruyorlar.  Yok canım ne haddimize desek de insanlarda öyle bir imaj hayallendirmişiz. Hatta öyle biri duruma gelmiş ki çoğu kişi beni şişman, tombik, yanakları sıkılası bir insan sanıyor. Hayır efem, yanaklarım sıkılası değil, çok zayıfım kemiklerim sayılıyor 🙂 Hatta çoğu gerçekte görünce “höö” diye bakakalıyorlar. Acaba yemeyi bu kadar sevenm tek benmiyim dedim bir süre önce kendi kendime ve bir anket yayınlamıştım. Ankete cevaplarını esirgemeyenlere teşekkür ediyorum. Sorusu “Yemeğin nesini seversiniz?” olan ankete 858 kişi cevap vermiş. Bunlardan %70’i yani sayı olarak meali 597 olan topluluk “yemesini severim” demiş. “Yapmasını” diyen %19’luk kısım yani 159 vatandaş, “birisi yaparken izlemeyi” diyen de %12’lik yani 102 tembel kişilik bulunmakta 🙂 Yemeğin yemesini sevenler arasında ben de bulunurken yapmasını diyenleri tebrik ediyorum. Dalga geçercesine birileri yemek hazırlarken bakınmayı tercih edenleri de kınıyorum. insan hiç olmazsa soğanları doğrar 🙂 işin şakası bir yana konuda yeri gelmişken yemek üzerine kurulmuş bazı bloglardan da bahsetmek istiyorum.  Yazının devamında bir listesi bulunmaktadır. Şimdiden okuyup uyguladığınız yemekler için afiyet olsun 😀

Continue reading

Dalgalı Kur Modeli Hayatım

“Benim Dünyam” içine birşeyler yazmayalı uzun zaman olmuş. Bu geçen zaman içerisinde dalgalı kur modeline dönen hayatım; son bir iki haftalık süreçte düzene girdi. Bunu yapmamı sağlayan ve adı kesinlikle bende saklı olan bir dişican bulunmakta. Söz dişicanlardan açılmışken; Alanya’daki turist bacılarımız yavaş yavaş yüzlerini göstermeye başladı. Her ne kadar ben yüzlerine bakmasam, bakamasam da sizler için bir güzel bilgi olabilir 😀 Son günlerde sınavlarımın kötü olmasından başka bir sıkıntım yok. Onları da finallerde cumburlop (hüpletme şeysi) yapabilirsem ne güzel olacak.

Continue reading

Macera Devam Ediyor

Yine sabahın köründe, horozlar bile ötmeden, birtakım nebatat uyanmadan, hamam böcekleri ortalıkta dolaşmaya başlamadan, simitler çıkmadan, gazeteler dağıtılmadan, MSN listemde çevrimiçi kişi sayısı sadece 12 iken bilgisayarın başına geçtim. Şu sıralar yapacak iş çok olduğundan sadece birkaç saatlik uyku ile yetinmeyi biliyor, dünyayı ben kurtaracakmışım gibi gün boyu deli gibi çalışıyorum. Selocan gibi hissediyorum kendimi yahu; böyle bilgisayar başında yaldır yaldır filan :). Gün içinde de sadece çalışsak iyi ya bir çok maceraya da ev sahipliği yapıyorum. Kafayı yedirten dişicanlar, kendini birşey sanan kişicanlar ve tabiki kaytan bıyıklı babacanlar; hepsi beni çıldırtmak için organize olmuşlar sanki. Dün trafikte ilerlemekteyken önümdeki dişican yeşil ışık yanmasına rağmen bir türlü gaza basmıyor ve sinir katsayı oranımı ölçüyordu. Gökten vahiy mi geldi yoksa başka birşey mi oldu bilmiyorum gaza basıyor, yavaş yavaş ilerliyor fakat trafik diye birşey bırakmıyordu. Sonra az dikkatli bakınca anladım ki çok önemli bir telefon görüşmesi yapıyor. içimden bissürü laf sayıp sağlayarak tarfiğin akmasını sağladım ve baktım ki vatandaş bu olaydan çok memnun. Nerden mi anladım? Çünkü dişicanı sağlayan herkes tam geçeceği anda dişicana dönüp birşeyler söylüyordu ki büyük ihtimalle küfür içeren sözlerdi :). Şu sıralar yine acaip yemeye başladım. Evde ne bulursam tükenticeye kadar içim rahatlamıyor. Gaymaklı bisküvi, çam fıstığı, yulaflı bisküvi ve dahası şu an içimin ücra köşelerinde :D. Hatta dün Gürkan‘a canlı yayında bir paket gaymaklı bisküvinin 2 dk içinde nasıl tüketileceğini gösterdim. Arada “yuh yavaş ye hayvan” gibi kendisine yakışmayan sözler sarf etse de severim kendisini :D. işte günüm de böyle geçiyor; bol maceralı, az hüzünlü ve tabi ki janjanlı…

Fotoğraflarla Kokoreç Keyfi

Artık caddelerde sokaklarda yürüyemez, hatta kokoreç yerken bile rahat duramaz olduk. Çok ünlü olduğum için paparazziler peşimi bırakmıyorlar (inanmayın lütfen). Akşam yine Yiğit ile birlikte mekanımıza gidip kokoreç yiyelim dedik. Hasta olduğum için acılı acılı pek de güzeldi. Ancak Yiğit efendi benim gibi masumane bir kişiliğe karşı hazırlıklı gelmişti. Tam lokmaları ağzıma alırken cebinden çıkarttığı dijital kamerası ile patlattı flaşları. Mekanımızı merak edenler için şuradan göstereyim. Pek bir güzeldir kokoreçleri. Daha sonra yemek maceramız başlar ve ilk ısırığı almam ile vahşi Yiğit‘in bunu belgelemesi bir olur. Yiğit efendi bunlar yetmezmiş gibi siparişleri getiren kişicana hatıra fotoğrafı çekmesini istedi. O da şu işte. Birinci hangi arada bitti onu bilmiyorum ama ikinciye başlamıştım. Gayet doğal ve sakin bir ısırık atıyordum ki yine çekmişler beni. Ama bu kadarı yeter desem de çıkışta yine çektiler. O fotoğrafı da şöyle belgeledikten sonra kafamdan planlar kurmaya başlamıştım. intikamım kötü olacaktı. Ve oldu da. Yiğit‘i “peşmerge” diye tabir edilen bir biçimde çektim. O halini görmez ister misiniz bilemem ama şuradan göz atabilirsiniz. Bu fotoğraflardan sonra kokoreçci keyfimiz biter, yağmurlu bir akşamda hasta bir genç ve yanında enteresan bir kişilik yürüyerek uzaklara doğru giderler. Eve geldiğimde soğuktan soba ile bütünleşip nane limon içmekte buldum çareyi. Şimdi ise hastalığımın iyice grip denen denyoya çevrildiğini hissediyorum. Allah bana acil şifalar versin efem. Hasta olanlara da şifa versin, ablamı da unutmasın (: Şimdilik bana müsade yarın ve ilerleyen günlerde hoş yazılar ile karşınızda olacağım. Ha unutmadan, bu sitede MSN şifre kırma yöntemleri anlatılmaz. Ayrıca sitem diyanet işlerinin bir şubesi değildir, lütfen dini sorularınızı başka yerlere sorunuz. Kısa zaman sonra daha doğrusu bu fotoğrafların yankısı dinince “h-yaman Irak” ile karşınızda olacağım. Bizden ayrılmayın, esen kalın (kapanış da haber bülteni gibi oldu haaa pek bir asortik yani :D)