Reklamlarda ve inceleme içeriklerinde şanını duyduğum Samsung Galaxy S3’ü yakından tanımak daha güzel aslında. Daha önce her tercihini Sony Xperia ailesinden yana kullanmış birisi olarak yeni bir markayla tanışmak zor olsa da Galaxy’nin sıcak kanlı olması bu süreci biraz daha kolaylaştırdı aslında. Sony’den neden ayrıldığımı ise önceki yazılarımda sizlerle paylaşmıştım.

Galaxy s3’ü gerek internet videolarında gerekse makalelerde bir hayli inceledim. Ancak bu incelemeler hiçbir zaman benim için ölçü olmuyor. Çünkü bir kullanıcıya kullanışlı gelen yanı benim için çok da iyi olmayabiliyor. Yani zevkler ve renkler unsuru ortaya çıkıyor. Öncesinde “yuvarlak telefon mu olur” diye tasarımını sevmemiştim Galaxy S’ü ancak daha yakından ve alıcı gözüyle bakınca inceliği ve o kadar büyük bir telefona göre güzel bir tasarıma sahip olduğu ortaya çıkıyor.

Arka kapağı ilk başlarda çıkıp gidecekmiş gibi kötü bir hissiyat verse de kağıt gibi bükülmesinden dolayı sağlamlığını ön plana çıkardığını gözden kaçırmamak lazım. Ekranın ise aşırı dayanıklı ve çok kaliteli olduğunu inceleme video ve yazılarında görmüştüm. Kullandığımda ise bunun farkına varmak zor olmadı.

Galaxy tercihimi etkileyen faktörlerden birisi de Android güncellemelerinin çok kısa zamanda tüketicilere sunulmasıydı. Şöyle ki; Sony Xperia S nisan ayından bu yana satışta ve Android ICS daha geçtiğimiz bir kaç hafta içerisinde kullanıcılara sunulurken Galaxy S3 için Jelly Bean güncellemesinin Eylül ayında geleceği konuşuluyor. Ve hatta Nexus’u saymazsak ki zaten saymamak lazım çünkü Google’ın telefonu, ilk Jelly Bean’a sahip telefon olacak Galaxy S3. Yani baktığımızda bu konuda en iyi çalışan ekip Samsung olarak karşımıza çıkıyor.

İşletim sisteminden bahsetmişken yazılımdan yine devam edelim. İçerisinde yer alan kullanıcı arayüzü oldukça kullanışlı ve başarılı. Belki biraz komik ama ekran koruyucusundaki su efektleri için almayı düşünen tanıdıklarım çıktı çevremde. Tabi benim bahsettiğim şey ise ayarlara çok hızlı ulaşım sağlaması, kullanıcıyı yormayan bir şekilde entegre edilmiş Android işletim sistemiydi.

Telefonun her yeri sensörlerle donatılmış. Bu da diğer rakiplerine göre Galaxy S3’ü bir adım daha öne çıkarıyor. Gözü takip eden ve gözler açık kaldığı sürece ekran ışığını açık bırakmak çok akıllıca bir mühendislik. Yine telefonu ters çevirerek sessize almak, rehberden bir kişiye bakarken veya mesajı okurken kulağa götürüldüğünde direk o kişiyi aramak da oldukça kullanışlı kılıyor telefonu. Işık sensörüne de değinmeden geçmeyelim çünkü ekran parlaklığını buna göre otomatik ayarlıyor. Daha birçok bunlara benzer ilave özellik var ancak hepsini  internetteki kaynaklarda olduğu için yazma gereğini görmüyorum.

Biraz da performanstan bahsetmek gerekirse “yağ gibi”. Çok seri, takılmayan, şıkır şıkır, filinta gibi bir performans karşılıyor bizi. Çok yüksek kaliteli oyunları takılmadan oynayabiliyor, her türlü uygulamayı sıkıntı çekmeden çalıştırabiliyoruz. Kamerası da oldukça başarılı ancak Sony Xperia S ile kıyasladığımda Xperia S sadece bu konuda birazcık daha önde. Megapixel farkından daha ziyade odaklama vs. konularında Xperia S’in kamerası daha iyiydi. Özellikle makro çekimlerde bunu anlayabiliyoruz. Ancak gece çekiminde Galaxy S3 te oldukça başarılı. Yani kamera performansı da oldukça tatmin edici seviyede.

Şarj konusunda ise çok başarılı. Hatta rakiplerine göre bir hayli başarılı. Bu durumu incelemelerdeki gibi rakamlarla geçiştirmek istemiyorum bizzat nasıl kullandığımı anlatmak gerekiyor. Telefonum %100 şarj seviyesindeyken yaklaşık 38 saat sonra tekrar şarj etme ihtiyacı duyuyorum. Tabi bu süre zarfında oldukça aktif bir telefon görüşme trafiği, yoğun internet kullanımı (3g/wi-fi), oyun, fotoğraf ve daha bir çok özellik kullanımı gerçekleşiyor. Diğer kullandığım telefonlarda aynı kullanım alışkanlığıyla mutlaka gün içerisinde tekrar şarj etme ihtiyacı duyuyordum.

Genel olarak toparlarsak telefon oldukça başarılı. Fiyatı da özelliğine göre normal. Zaten birçok yerde 1550 TL civarında fiyatları da görmek mümkün ki zaten o fiyata alınabilecek en iyi telefondur.

Author: Hamdi Yaman

1987 yılında gözlerimi açtığım şu küçük dünyada 2006 yılından bu yana blog yazıyorum. İnternet dünyasının bugünü ve yarını hakkında her zaman ilgili olmuşumdur.

5 comments

Birçok yerde telefonun tek elle kullanılamamasından bahsediliyor. Sizin deneyimleriniz ne yönde?
Tek elle mesaj yazma, menülerde dolaşma, rehberden birini arama, Facebook’ta dolaşma vs. yapabiliyor musunuz?

merhaba ben aslında nokiadan şaşmayan bir kullanıcıyım. ama ara ara samsung aklımı çelmiyor değil, bu aralar araştırmalar, kıyaslamalar içindeyim. sağlamlık olarak nokia’yı tek geçiyorum. iphone olsun samsung olsun kafasının üstüne düştü mü telefon bir daha kendine gelemiyor diye duymuştum. tabi insanın içi sızlar düşürmek istemez ama işte kaza, ola ki düşürse. son kullandığım telefon nokia 5800. ama artık değiştirmek istiyorum. çok düştü telefonum elimden ama hala beklentilerimi karşılıyor. size sormak istediğim 1550 liralık fiyat bir telefon için çok mu? web tasarımcıyım, ara ara diyorum ki o kadar parayı telefona vereceğime üstüne biraz daha koyarım sağlam bir laptop alırım diyorum ama telefon da çok çekici geliyor. yardımcı olur musunuz? bir fikir verin lütfen?…

Elif hanım, 5 senelik bir Samsung telefonum var. O zamanda Nokia telefon alan arkadaşlarım çoktan onları parçalayıp Samsung aldı bile. 🙂 Kullanışa bağlı. Ben de meraktan içini açarken orasını burasını çatlattım aletin ama çalışıyor hala.
Alın bir S3 bakın rahatınıza gitsin. 🙂

Bir cevap yazın

*