Sürekli Yarış

Motor gücü, sınırları zorlayan bir araca sahipseniz yandınız demektir. Böyle bir araç kullanırken (kendiniz veya babanız) her kırmızı ışık noktası bir başlama noktasıdır aslında. Şöyle ki; araç güzelce hizalanır ve yandaki araca nispet yaparcasına sert bir kalkışla yarışa başlanır. Bunun devamı da gelir aslında. Kendine yediremeyip geride kalan araç bir sonraki kırmızı ışıkta roketleme yapar. Bu yarış radara girinceye kadar da devam eder. Ondan sonra herkesin aklı başına gelir, kendim ettim kendim buldum edasıyla yollarına devam ederler. Ah bir de bunu yapan benim babam olmasaydı çok sağlam paragraflar yazardım da neyse… 50’ye gelince ehliyetini almak lazım böylelerinin.

Herşey Profil Resmi İçin

Facebook çıktı çıkalı yolda, sokakta ilginç insanlarla karşılaşır oldum. Kaldırımda yürüyen bir yaşıtım mesela… Yürürken bir bakıyor çok lüks bir araba park etmiş durumda. O, o arabayı gördüğü anda beyninde tetiği çekmiş, deklanşöre basmış demektir. Gidip hemen bir resim çektirip Facebook profiline yerleştiriyor. Bu birşey değil daha. Heykellerle sevişenler, güzel bir resim olsun diye kendini kasıp içinde patlamalar yaşayanlar, vücut geliştirme salonlarında orasını burasını gösteren abiler, alışveriş merkezinde “ah ben burdayım işte” dercesine poz verenler ve daha neler neler… Geçen yılların modası kızlarımızda dudağın “müjü” deme şekline getirip ayna karşısında cep telefonuyla parıltılı çekimler yapmaktı. Bu dediğim lise çağlarındaki kızlardı. Bir de büyük modelleri vardı bunların. Genelde ya yatak odasında çekilmiş bir resim ya da lüks bir arabayla çekilmiş bir resmi olur. Ha kendime gelince ben de çok farksız değilim. Geçen gün heykel kurbağalarla çekildik birkaç samimi kare.

Toplu İntihara Gidiyoruz

Facebook etkinliklerinde gelinen son nokta toplu intihar çağrısıdır. Öncelikle bu etkinliği ayarlayıp bu kadar katılım sağlayanlara teşekkür ederim. Hayat ızdırap veriyorsa, sevdiğine bir türlü kavuşamıyorsan, yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup ölmek istiyorsan, Facebook’ta kızlar beni iplemiyor diyorsan, bugün yaptığın iddia kuponu yine tutmadıysa,takımının performansı kötüyse, dersler ağırsa, bu benzin fiyatlarıyla yaşanır mı diye kendi kendine soruyorsan, bu etkinliğe katılman gerekiyor. Ben katılacağım diye işaretledim bile.

İşin şakası bir yana bu kadar güzel insan bırakılır da gidilir mi? Zaten hergün bolca günah işliyoruz bari kendi canımıza kıyıp öteki tarafta da intihar etmeyelim. Gerçi orası kimin aklına gelmişti ki?

Şarkı Sözlerini Yanlış Anlamak

Şarkı sözlerine çok dikkat eden bir insan değilimdir aslında. Genelde ritmi ve söyleyiş tarzına bakıyorum, hoşuma giderse listeme ekliyorum. Ama kırmızı ışıkta beklerken, bilgisayarda raporların arasında kaybolurken kulağım sözlere de takılabiliyor. İşte bu andan itibaren şarkının tüm karizması bitmiş oluyor. Çünkü sözleri yanlış anlıyorum. Birkaç da örnek vereyim yazıyı kabarık göstersin diye. Gökhan Türkmen’in “biraz ayrılık” şarkısının nakaratındaki “dokun ellerimde kör oldu” kısmını ben b*kun ellerimde kör oldu diye anlamıştım. İşin garip kısmı dilime takılıp böyle söylemişliğim de var bu şarkıyı. Bir diğeri; Yusuf Güney’in El Oldun Yar şarkısından geliyor. Bir yerinde “ben en güzel kıyafetler içinde” kısmını ninnisel kıyafetler olarak algılamış ve öyle de benimsemişim. Bir de Sıla’nın seslendirdiği Alain Delon var ki evlere şenlik. Şarkının en kopuk kısmı olan “Babababa havalara nasıl da geriniyor” u “bababababalara  nasıl da geliniyor” olarak değiştirdim. Öylesi daha iyi diye 🙂

Takıntılarım

Bazen farkına varıyorum ki çok takıntılı ve detaylara aşırı önem veren bir yapım var. Bunda annemin titizliğinin babamın detaycılığının ektisi büyük diye düşünüyorum. Mesela bu detay ve takıntılara biraz yer verecek olursak…

Oturduğum masanın üzeri çok düzenli olacak, herşey benim yerleştirdiğim yerde ikamet edecek. Bir iğnenin bile yer değiştirmemesi benim için hayati önem taşıyor. Ayrıca masasının üstü karışık işyerlerinden hemen uzaklaştığım görülmüştür 🙂

Temizlik konusu ise biraz karışık. İş yerinde temizliğe ve düzene çok önem veriyorum. Her ürünün kendi rafında olmasına, karşıdan müşteri gibi bakıp yerleşimi ona göre yapmaya çalışıyorum. Temizlik de hemen hemen hergün yapılıyor ve yapılmak zorunda. Ancak evdeki temizlik olayında bu kadar hassas değilim. Sanırım anneme güveniyorum. Scooterımın ve arabamızın temizliğine de çok önem veririm. Scooterım siyah renkte olduğu için haftada en az bir defa yıkanıyor.

Temizlik demişken kişisel temizlikte de bazı noktalar var. Yaz ayında doğmuş olmamdan olacak ki suyu, duş almayı çok seviyorum. Yıkansam bile suyun altından bir müddet çıkamıyorum (çıkmak istiyorum ama olmuyor). Duş olayındaki detay su sıcaklığında gizli. Ilık bir su olmalı yaz kış. Çok soğuk veya sıcak su ile asla duş alamam. Ayrıca hiç saçımı taramadığım da bilinmeyen yönlerimdendir.

Mp3 listem de çok kusursuzdur. Her sanatçıya ait bir klasör vardır ve albümler onun içindedir. Mp3 etiketleri de öyle güzel düzenlenir ki asla internet adresi, sadece sanatçı adı gibi yamuk yumuk çıkmaz ekranda. Sanatçı ve şarkı adı tam çıkar 🙂

Bilgisayarlarımdaki masaüstleri de nizam ve intizam kendini gösterir. Masaüstü neredeyse  bomboştur ama tüm işlevleri de masaüstünden gerçekleştirmek mümkündür.

Daha aklıma gelmeyen detaylar var onları da aklıma geldikçe paylaşırım.

Safiye Soyman ile Sabiha Gökçen’i Karıştırmak

Kurtlar Vadisi’nin hangi bölümüydü şimdi hatırlayamayacağım ama bu Sikender’i filan kaçırdıkları bir sahne vardı Sabiha Gökçen’den. Kurtlar Vadisi’ni de arkadaşlarla beraber izleriz genelde. “Sabiha Gökçen değil mi burası” diyeceğime “Safiye Soyman hava alanı değil mi” dedim. Evet işte o gün bugündür ne zaman Sabiha Gökçen mevzusu olsa arkadaşlarım bana dönüp orası Sabiha Gökçen değil Safiye Soyman hava alanı derler. Arkadaş, Safiye Soyman da nereden aklıma gelmiş öyle (:

Adamlar Yapıyor

Biz daha tuvalete girdiğimizde bile 8-9 litre su kullanırken adamlar 6,5 litre suyla 13 kişilik yemek takımını yıkayan bulaşık makinesi yapmışlar. Dediklerine göre her su damlasına 400 damlanın yapacağı etkinin yetkisini vermişler. Bu teknolojinin iyice suyu çıktı. Adamlar yakında su kullanmadan yıkayanını yaparlar zaten.

Bu makineye saygı duyup gözatmak isteyenler şuraya ışınlansın.

Yeni Yayın Dönemi

Değerli RSS, sosyal ağ, direkt, dolaylı site takipçilerim, bundan sonra yazılarımın şekli şemali biraz daha değişiyor. Şöyle ki; 2007’den bu yana ağırlıklı konularımız internet, web 2.0, CSS, web tarzı konular oldu. Ancak blogu ilk açtığım zamanlara geri dönünce kişisel yazılarım ve insanların beni bu yazılarla tanıdıkları gerçeğini görüyorum. Hem o zamanlar daha zevkliymiş. Yazdıklarımı şimdi okuyunca yeniden heyecanlanıyorum. Bu yüzdendir ki internetin soğukluğunu unutup sıcak yazılarla ve sadece kişisel yazılarla artık ortalıkta gezineceğim. Kişisel derken, sokaktan kareler, yaşadığım birşey, dinlediğim şarkı ve daha aklıma gelmeyen birçok fikri yazıya dökeceğim.

Bugüne kadar yazdığım internet, web gibi konular ise şimdilik olduğu gibi duracak. İlerleyen zamanlarda tema değiştirme fikrine gireceğim ve bununla birlikte kategorileri de yeni oluşan yazılara göre yeniden şekillendireceğim. Tabi yine başı sıkışan olursa internet, web konularında çekinmeden sorusunu soracak, cevabını da bulacak (bildiğim birşeyse).

İnternet ve web konularını da muhtemelen 2011’den itibaren birkaç kişi ile birlikte yepyeni bir blog projesinde yazacağım. Onu da mutlaka buradan sizlere duyuracağım.

Umarım bu kararımdan dolayı arkamdan küfür etmezsiniz. Ha aklıma gelmişken bu kararla ilgili çok kısa bir kamuoyu araştırması yaptım ve herkes bu kararın doğru olacağını belirtti.

Sineklerin de Sevgiye İhtiyacı Vardır

Eskiden evimizde bulunmazsa olmazlardan birisi sinek tokadı diye tabir edilen pembe, mavi, kırmızı gibi alımlı renkleri bulunan esnek plastikten yapılmış bir araçtı. Bu araç gece yarısı kocaman karnıyla vızır vızır etrafta dönen sinekleri duvara portre gibi “sıdırmaya” yarar. Bazı yörelerde batıl bir inanışa göre bu amaçlı aracın yaramazlık yapan çocukları bezdirmek için kullanıldığı da görülmüştür.

İnsanoğlu böyle araçlar geliştiredursun sinekler de bu durumdan dolayı kendilerini bırakmamışlar var güçleriyle etrafımızda dolaşmaya devam etmişlerdir. Pis bir görüntüsü olsa da aslında onların da sevgiye, yakınlığa ihtiyaçları olduğunu dün akşam anladım. Bir zamanlar sinekleri tek el hareketiyle yakalayan ben bile bunun farkına vardıysam diğer insanlar birer sinek terbiyecisi bile olabilirler düşüncesindeyim.

Sineklerin bu yöndeki eğilimlerini akşam nasıl fark ettiğime gelince…  Park halindeki scooterımın üzerine konan bir sinek ile yaklaşık 3 dakika boyunca yolculuk yaptım. Eve kadar kendisiyle geldim. Sanki motorun sahibiymiş gibi ön kısma kurulmuş, yayılmış kendisi. Eğer şiddet yanlısı olsaydılar, sadece bizi sinir etmek için olsaydılar o yolculuk esnasında kalkıp gitmez miydi?